Tasarımda Çalmanın Sınırı Nedir?
- PUBLISHER
- Emrah Doğru
- CATEGORY
- opinion
- DATE
- 02/11/2022
Konu başlığı ilginç. Bir o kadar da anlamlı. Tasarımda çalmanın bir sınırı olduğunu düşünmüyorum. Konu çalmak ise hangi uygulamalı sanat olursa olsun üreticinin çalma konusunda kendine bir ket vuracağını düşünemeyiz. Buradaki esas mesele neden çalmaya başvurulduğudur? Yaratıcı edim içsel bir imgelem konusudur. Bir başka deyişle üretenin kendi imgesel dünyası ve bu dünyayı dışavurumsal bir itki ile biçimsel forma dönüştürme kapasitesinden bahsediyoruz.
Hal böyle olunca çalmanın aslında yaratıcı faaliyette yeri yoktur. Yaratıcı edim eğer size uğramıyorsa başvuracağınız şey içsel imgeleminiz değil, bu içsel imgelemi kendi yolu ile dışa vurmuş bir takım yaratıcı bünyeler olacaktır. Tasarım merkezli işler genel olarak bir problemin anlaşılması ve çözümü ile ilgili gözükebilir. Aslında böyle değildir. Meseleye daha yakından bakacak olursak, temel konu iletişime geçebilecek ve üreten ile bakan(alıcı) arasında yeni bir düzlem oluşturacak görsellikte üretimler yapmaktır. Bunun önemi çok anlaşılmıyor gibi geliyor bana. Günümüzde hatta her dönem “trend” denen kavramlar belki de içsel imgelememize önemli darbeler vuruyor. Beğenilme ve kabul görme biz tasarımcıların adeta paralize olmasına sebebiyet vermekte. Dolayısla, kendi olma hali, bireysel farkındalık ve bunu yaratıcı bir şekilde ifade etme alanımızı çok zorluyor.
Genç tasarımcıların bu tuzağa fazla düştüğünü görebiliyoruz. Geride kalmamak, genele uymak, beğeniyi toplamak hatta belki de en çok arzu edilen ödül toplamak gibi konular, yaratıcı faaliyetin suyunu bulanıklaştırıyor. Böyle bir ortamda tasarım ekosistemine daha hızlı girmek istiyoruz. Sistemin ürettiği bakıştan ya da beğeni havuzundan faydalanmak istiyoruz. Ama şu bilinmelidir ki – esas yaratıcılık faaliyetlerinden bizim gördüğümüz– hayatımıza girmiş ve genel olarak üstad dediğimiz tasarımcıların hiç biri “trend” çukuruna düşmemiştir. Referansları hep kendi içsel imgelemleri olmuştur.
Günümüzde hatta her dönem “trend” denen kavramlar belki de içsel imgelememize önemli darbeler vuruyor.
Yaratmak Mümkün mü?
Bu kişiler duyarlı kişilerdir. İçsel karşılaşmaları olağan ve tutkulu kimselerden bahsediyoruz. Duyarlı olmak kendinin farkında olmaktır. İçinde olup bitenleri takip etmektir. Objektif bir seyir halidir... Bu içsel devinimi takip etmektir. Bizi biz yapan özel ya da benzersiz farklarımız var. Dünyayı algılama biçimimiz hepimizin farklı. Bu fark biçimsel olarak ifademize de yansır. Tutku burada devreye giriyor. Yaptığımız şeye karşı ne kadar tutkuluyuz. Bu tutkunun peşinden gidebiliyor muyuz? İrade gösterebiliyor muyuz? Gerçek yaratıcı edim acı barındırır. Var etme ve var olma acısını üretimimize yansıtarak bireysel yankımızı da göstermiş oluruz. Tarihin tüm önemli yaratıcıları bu acıdan beslenmiş, bu acı ile coşkuyu yakalamış ve kendi benzersiz biçimsel ifadelerinin peşinden koşmuştur. Grafik tasarım tarihinde de bu durum farklı değildir. Yeni formlar yeni ifade yolları teknolojinin gelişmesiyle farklılaştı. Yine de içsel imgelem dünyamızı var etmek hala aynı düzlemde.
Rollo May’in kitabına da isim babalığı yapan en önemli kavramlarından birine de bakmamız iyi olur: Yaratma Cesareti. Rollo May kitabında:
“… Bu, bizi tüm cesaret çeşitleri içinde en önemlisine getiriyor. Moral cesaret yanlışların düzeltilmesiyken, onun kontrastı olan yaratıcı cesaret yeni bir toplumun inşasında yeni biçimlerin, yeni sembollerin, yeni modellerin bulunmasıdır. Her uğraş yaratıcı cesaret gerektirebilir ve gerektirir . Günümüzde, teknoloji ve mühendislik, siyaset, iş dünyası ve kuşkusuz eğitim, tüm bu uğraşlar ve diğer birçoğu, köklü bir değişimin ortasındalar; ve bu değişimi değerlendirecek ve yönlendirecek cesur insanlar gerekmekte. Yaratıcı cesarete duyulan gereksinim, uğraşın geçirmekte olduğu değişimin derecesiyle doğru orantılı.“
Gerçekten de bizim cesur insanlara ihtiyacımız var. Yaratmanın coşkusuna ve ifadenin biricikliğine olan ihtiyacımız günümüzde de sürmekte. Bu ihtiyaç biz tasarımcıların kendimizle daha fazla vakit geçirmemiz gerektiğini de söylüyor. İhtiyaçlarımız ve algılarımızla biçimsel tavrımızı geliştirmeliyiz. Çalmak ya da çalmak için mesaimizi yok etmek bizi hiç istemeyeceğimiz kötü bir kariyere doğru sürükleyecektir. Atıl ve cılız bir imgelem dünyamız oluşacaktır. Çalmak takip etmek değildir. Çalmak işten kaçmaktır. Üretimi basitleştirmek, ürettiğimiz şeyden zevk alamayacağımız bir düzleme doğru sürüklenmektir. Çalmaya sınır koyamayacağımız gibi, tam aksi yöndeki faaliyet olan içsel imgeleme de sınır koyamayız. İçten gelen bir görme biçimi hiç var olmamış biçimsel bir tavırdır. Özeldir. Bize aittir.
Yapmamız gereken –özellikle mesleğe henüz profesyonel olarak başlayan meslektaşlarımız için– iyi tasarım dediğimiz ürünlere yakından bakmak ve üreticinin tavrını, bağlamını anlamak olmalı. Neden, nasıl bir yaklaşım ile işe yaklaştığını, referanslarını ve kendi biçimsel tavrını nasıl yansıttığını incelemek olmalı.
Rollo May, kitabında yaratıcılık nedir diye soruyor:
…Yaratıcılığı tanımlarken, bir yandan sahte biçimleriyle -yani, yüzeysel bir estetizm olan yaratıcılıkla- arasındaki ayrımı ortaya çıkarmamız gerekir. Diğer yandan da yaratıcılığın otantik biçimini -yani, yeni bir şeye varlık kazandırma sürecini. Can alıcı ayrım, yapmacıklı (“hüner”de ya da “oyun”da olduğu gibi) sanat ile has sanat arasındaki ayrım.
Sanat ve has sanat ayrımı yapıyor May. Biz grafik tasarımcılar sanat icrasında değiliz. Evet bu bir gerçek. Fakat diğer gerçek ise sanattan referans alan bir düzlemdeyiz. Bu düzlem bizi sanatın –has sanat– dahil olduğu yaratıcı edimden çekip koparamaz. Her dönem, kendi ortamında bu soruyu sormuştur. Lev Tolstoy,Sanat Nedir? kitabında bu amansız sorunun içine derinlemesine dalmıştır. Has sanatın, üreticinin bir duyguyu kendi imgeleminde hayata geçirdiğinde icra edildiğini söyler. Görüldüğü gibi, bizim görme biçimimiz içsel imgelememizden referans alır.
Sonuç Yerine
Çalmak bir köşede, üretmek ve ifade etmek bir köşede bizi bekliyor. Yapmamız gereken, İrademizi, coşkumuzu ve merakımızı ifade etmek için kullanmak olmalı. Grafik tasarım bir trend işi değildir. Trendlerden de etkilenmemelidir. Türkiye ve Türkiye benzeri tasarım ortamı oturmamış coğrafyalarda trendlerin amansız çukuruna düşülüyor. Zengin bir kültürel dokuda yaşadığımızı unutmamız gerekir. Eski dünyanın çok kültürlü dokusunu iyi bilmemiz icap ediyor. Kendimizi bir başkasının imgelem dünyasına teslim etmeden, çalmadan ya da çalmaya yeltenmeden neler üretebileceğimize bakmalıyız. Ben buna her zaman yetkin olduğumuzu düşünüyorum. Genç arkadaşlarımızın bu durumu değiştireceğini düşünüyorum.
Çalışalım, üretelim, üretimin acısını hissedelim. Ve bu zorlu sürecin çıktısının bizimle ilgili yeni bir forma dönüşmesini seyredelim.
Emrah Doğru Ba’ndo Design Agency'de Grafik Tasarımcı, Kreatif Direktör olarak çalışıyor. Bu yazı ilk kez 18 Ağustos 2022 tarihinde, Design Gost platformunda yayımlanmıştır.