Yaratıcı Sürece Kapılmak

- PUBLISHER
- Gizem Ekiz
- CATEGORY
- interview
- DATE
- 29/04/2021
Herkese merhaba. Birkaç aydır planlamasını yaptığımız ve nihayetinde yayına aldığımız Inside bölümü ile karşınızdayız. Bu bölümde fikirlerimizi, denemelerimizi ve röportajlarımızı paylaşacağız. Benden bir röportaj yapmam istendi. Bu istek bende bir heyecana dönüştü ve bu heyecan beni hızlıca Işıl’ın yanına götürdü. Işıl Aktaş’ın grafik tasarım okuma arzusunu keşfetme süreci ilgimi çekiyordu. Ayrıca Işıl Ba’ndo da yaklaşık 4 senesini doldurmuştu. Bu şu demek: çaylaklıktan tasarımcılığa tüm Ba’ndo kültürüne hakimdi. Bu anlamda merakımın nedenini ve Işıl ile ilgili birçok şeyi bu röportajda bulacağınızı umuyorum. Keyifli okumalar…
Selam Işıl, tasarımcı olmaya nasıl karar verdin?
Ben, hayatımın hiçbir döneminde tasarımcı olmayı planlamamıştım. Üniversite tercih döneminde bölümleri araştırıyordum. Çoğunlukla ders programlarına bakıyordum ve kendimi hiçbir bölüme ait hissetmedim. Grafik tasarım bölümünün ders programına bakana kadar. Derslerin içeriğini merak ettim ve bu çok hoşuma gitti. “Bu benim mesleğim, ben tasarımcı olmalıyım.” dememe sebep oldu. Geçmişteki yaşantımı düşündüğümde, yaratıcı sürece ilgisi olan bir insan olduğumu fark ettim. Resim çizmeyi çok severdim. Ortaokulda kompozisyonlar, yazılar yazardım. Üretmeye hep bir eğilimim vardı, sadece bunu gerçekleştiremiyordum. Sebebi ise sosyal bilimler, matematik gibi farklı disiplinlere de ilgi duyuyordum ve başarılı olabileceğimi zannediyordum. Grafik tasarımı detaylı araştırınca ilgilendiğim her şeyin bir arada olduğunu gördüm ve tutkumu sürdürebileceğimi hissedince ‘tamam’ dedim. Küçüklüğümden beri kendimi “yeterince iyi değilim” diye bastırmama rağmen ilgi alanlarımın birleşip fayda sağlayan bir yapıya dönüşme ihtimalini gördüm. Kendime bir sanatçı diyemem ama bu güce sahip olma fikri, hayatımın kararını verip tasarımcı olmamla sonuçlandı.
Kendini bir tasarımcı olarak nasıl tanımlarsın?
Kendimi spesifik bir alana ait biri ya da tasarımcı olarak tanımlamıyorum. Bunun iki sebebi var. Birincisi, hala öğrenme sürecinde olmam. Yatkın olduğum ve olmadığım alanları keşfetmeye çalışıyorum. Sevdiğim ve sevmediğim şeyleri çalışırken fark ediyorum. Yeni birini görüyorum, ondan etkileniyorum. Böylece yeni bakış açıları kazanıyor ve değişiyorum. Değişimden kesinlikle kaçmıyorum hatta değişmemekten korkuyorum. İkinci sebebim ise biraz daha kişisel. Genel olarak kendimi tanımlardan ve etiketlerden uzak tutmaya çalışıyorum. Çünkü tanımların ve etiketlerin özgürleşmeme engel olabileceğini düşünüyorum. Özellikle tanımlamalardan dolayı “ya iyi yapabileceğim bir şeyi yapmayı denemezsem?” diye bir çekincem oluyor bu yüzden kendimi mümkün olduğunca özgür bırakmaya çalışıyorum.
Ba’ndo Lab Çaylak Programı karşına nasıl çıktı?
Ba’ndo Lab Çaylak Programı’na, ilk dönemini gerçekleştirdiği sırada ikinci çaylak olarak katıldım. İlk dönemde çaylak olmak daha kolaydı. Şimdi çok fazla başvuru oluyor ve aşamalı bir eleme süreci gerçekleştiriyoruz. Ba'ndo Lab'in ilk çaylağı olan Vedat ile okulun fotoğraf kulübünde tanıştık. Bu programı onun aracılığıyla öğrendim ve katılmak istedim.
“Tasarımcı olmak” sürecini şekillendiriyorsun. Ba’ndo’nun nasıl bir etkisi oluyor?
Bu süreçte üç önemli dönüm noktam olduğunu düşünüyorum. Birincisi, tasarımcı olma isteğim için eyleme geçmeye karar vermemdi. Kimileri kursa giderek kimileri direkt işe başlayarak idealini gerçekleştirebilir. Ben okulunu okumaya karar verdim. İkincisi, Ba’ndo’da çaylak olmadan önce uzun bir süre desen kursunda eğitim almamdı. Tasarımcı olma sürecimi çok değiştiren bir deneyimdi benim için. Üçüncüsü Ba’ndo. Ba’ndo’yu tanımlamakta ne kadar zorlansam da biraz anlatmak istiyorum. Çünkü burada sadece tasarım yapmıyoruz. Entelektüel altyapımızı geliştiriyoruz, sunumlar yapıyoruz, yaratıcı projeler üretiyoruz. Bu donanımları bana katan ve uygulayıcı olmam için fırsat veren Ba’ndo için en önemli dönüm noktam diyebilirim.
Uzun bir süredir Ba’ndo’dasın. Buradaki deneyiminde, öğrendiğinde seni çok etkileyen bir bilgi neydi?
Ba’ndo da çok tecrübe edindim ve öğrendiğim birçok bilgi oldu. Bu soruyu cevaplamam biraz zor. Bir de Ba’ndo’da felsefi sorgulamalar yapmaya bayılırız. Varoluşçu sorgulamalar yapmak vazgeçilmezimizdir. Hatta Ba’ndo’da bulunan herkesin baş belasıdır bu durum. Çünkü psikolojik gelişimimizde zorlayıcı bir rol oynar. Ama bizleri iyileştirir de. Bu sorgulamalarda, üzerinde en çok durduğumuz konu duygularımız. Ba’ndo’da tasarımcı olmadan önceki hayatımda hiçbir zaman duygularımı en saf haliyle kabul etmeye çalışmamıştım. Aksine duygularımdan kaçmaya ve uzaklaşmaya çalışıyordum. Ba’ndo’da duygularımızla yüzleşip işlerimize aktarmaya çalışıyoruz. Gerçekten duygularımı bastırmadan objektif bir şekilde anlamak ve bunu üretimime aktarmaya çalışmak, beni ne kadar etkilese de hala çok zorlanıyorum.

Temel olarak 25 yaşından küçük ve okuduğu bölümden bağımsız olarak yaratıcı sürece ilgisi olan gençlerin, birlikte üretim yaptığı bir program.
Ba’ndo Lab Çaylak Programı’nın kesinlikle öncü bir sistem olduğunu düşünüyorum. Buna en yakın sistem, Bauhaus okullarıdır diye bir iddiam var. Temel olarak 25 yaşından küçük ve okuduğu bölümden bağımsız olarak yaratıcı sürece ilgisi olan gençlerin, birlikte üretim yaptığı bir program. Biz burada sunumlar yapıyoruz, entelektüel altyapımızı geliştiriyoruz, gerçek müşterilerle çalışıyoruz, ekip dinamizmini öğreniyoruz. Anlatması zor, yoğun ve katmanlı bir sistem diyebilirim.
“Benim beslendiğim şey…” diyebileceğin bir kişi, yer, an gibi spesifik örneklerin var mı?
Evet, spesifik kişilerim ve anlarım var. Öncelikle bana yaratıcı süreci ilk kez tanıtan kişi: dedem. Hayatındaki sorunlara alternatif çözümler üreten biriydi, resim çizer ve yazılar yazardı. Onun bu aktiviteleri ilgimi çok çekerdi. İkinci kişiyse, Ba’ndo’da çaylak olduğumdan beri Emrah Doğru. Kendisi mentorum ve bildiğim her şeyi ondan öğrendim. Tasarımcı olmaya karar verdiğim ve Ba’ndo’da yolculuğuma başladığım zamandan beri, anlardan ve günlük yaşamdan da besleniyorum. “Tasarımcı olmak bir yaşam tarzıdır.” Klişesine biraz katılıyorum ve hayatımın her alanında tasarım görmeye başladım.
Takip ettiğin tasarımcılar var mı?
Gerek geçmişte yaşayan gerekse hala hayatta var olan birçok takip ettiğim ve sevdiğim tasarımcı var. Mimarlar, endüstriyel tasarımcılar, yönetmenler… Direkt kişi ismi vermem zor ve biraz da çekiniyorum çünkü kişiler sürekli değişiyor. Tek tarzda bir isme bağlı kalmıyorum. Şu sıralar Art Deco ve Postmodernizm biçimleriyle ilgiliyim ve iki sanat alanını da araştırıyorum.
Rutinlerin var mı?
Mentorum Emrah’ın bana öğrettiği “Tasarımlarında ve hayatında bir rutinin olsun. Rutinler sürekli değişebilir ama bu rutinlere bağlı kalmak ve sürdürebilmek başarılı olmak için çok önemli.” disiplinini başlarda hiç anlamazdım. Gerçekten rutinler edinene kadar. Rutin edinmenin ne kadar mühim olduğunu fark ettim. Belirli bir rutin edinmek benim için zordur ama rutini değiştirmenin ne kadar eğlenceli olduğunu fark edince kolaylaştı. Şu an en büyük rutinim çalışma rutini ve çalışmadığım bir gün bile yok. Yeni bir rutin olarak da yoga yapmaya başladım. 40 gün boyunca yapmam gereken bir toprak elementi yoga serisi olacak ve bunun için çok heyecanlıyım. Her gün çizim yapmaya çalıştığımı da eklemek istiyorum.
Genç tasarımcılar için bir tavsiyen var mı?
Ba’ndo’daki yeni çaylaklara da hep dediğim gibi: “Sürece inanın.” Gelişmek, daha da ilerlemek sanıldığı gibi keyifli olmayabiliyor, hatta zor ve acılı bir şey. Bir ivmesi yok ne yazık ki. Kimi zaman düşüşü kimi zaman çıkışı içinde barındırıyor. Günün sonunda sürece inanmak rahatlatıcı olabiliyor. Bir de çok çalışmamız gerektiğini ben de söyleyebilirim. Bu noktada ilgimi yoğunlaştırdığım bir gözlemim var. İşi gözde büyütme ve aşırı strese girme hali, işin rutinini bozuyor. Ba’ndo Lab’te iş rutini, görevimizi bitirmek için izlediğimiz beş yol olarak ilerler. Ba’ndo Lab Design Manuel’de bundan bahsederiz. Araştırma, eskiz, moodboard oluşturma, uygulama ve kontrol ettirme başlıklarını söyleyebilirim. Bu sistemi bozmamamız “Başladığın İşi Bitir!” mottosunu koruyan Ba’ndo Lab çaylakları için çok değerli.