Bu Ağaçların Gerçeklerinden Ne Farkı Var?
- PUBLISHER
- Bengisu Demirkaya
- CATEGORY
- opinion
- DATE
- 26/06/2022
90’ların sonunda doğmuş bir apartman çocuğu olarak neredeyse televizyon tarafından büyütüldüm. Sabah uyanır uyanmaz televizyonu açardım. Okuldan gelir gelmez başına otururdum, yatmadan önce televizyon izlerdim ve hatta bazen arkadan gelen bulanık sesler olmadan uykuya dalamazdım.
Animasyonla ilk tanışmam da bu sayede oldu. Benim sadık yârim çizgi filmlerdi; hap gibi, izlemesi kolay, renkli, hızlı, komik, eğlenceli ve tamamen sürreal bir dünya. Onu üreten kişinin algısının bir ürünü, dünyayı nasıl görüyorsa bize de öyle gösteriyor.
Dışarıda gördüğümüz objelerin, insanların, mekanların, ağaçların kendince, biricik algılanıp o şekilde aktarılabilmesi beni o kadar cezbediyordu ki. Sadece çizimlerden ibaret olan bir dünya nasıl bana böyle hisler uyandırabilirdi? Televizyon ekranında gördüğüm, Bugs Bunny’nin arkasına saklandığı ağacın, parkta gördüğüm ağaçtan ne farkı vardı ki?
Gördüğüm görsel dünyaya böylesine takıktım işte, heralde 3-5 yaşlarındaydım, hayatımın ilk düşüncelerini ve sorgulamalarını yaşatıyordu bana animasyon.
Heralde 3-5 yaşlarındaydım, hayatımın ilk düşüncelerini ve sorgulamalarını yaşatıyordu bana animasyon.
Gördüğüm görsel dünyaya böylesine takıktım işte, heralde 3-5 yaşlarındaydım, hayatımın ilk düşüncelerini ve sorgulamalarını yaşatıyordu bana animasyon.
Yaşım büyüdükçe de çizgi film sevdamdan vazgeçmedim tabii ki, daha farklı tarzlarda ve stillerde hatta konularda animasyonlar izlemeye ve keşfetmeye devam ettim. Anime’den, stop motion’a kadar türlü türlü teknik vardı. Daha büyük yaşlara hitap edenlerden, çocuklar icin olanlara; hepsine merakım vardı.
İlk ve ortaokul yıllarında arkadaşlarımla eğlencesine minik flipbook’lar -animasyon üretiminin en temel ve basit tekniğidir- oluştururduk; küçük çöp insanlar oradan oraya koşar, arabalar sayfanın solundan sağına doğru ilerler ve nedense sonunda hep “BOOM” efektli patlamalarla biterdi. Bir kaç basit çizginin bir araya ve ard arda gelerek böylesine bir hikaye anlatabilmesini coşkuyla deneyimlerdik böylece.
Aklımın ve hayallerimin bir köşesinde hep animasyon üretmek, hatta çizgi film yapmak isteği varmış aslında. Unuttuğum bu arzuyu Ba’ndo’daki üretim pratiğimiz sayesinde ancak hatırlayabildim.
Tabii aslında bir şeyi, herhangi bir şeyi istemek çok kolay, insan açgözlü ve doyumsuz; hep istiyor. Fakat bu isteğe ulaşmak icin gereken irade ve olağanüstü çaba, istikrar çoğu zaman göz korkutucu olabiliyor, ancak yapılamaz, ulaşılamaz sanılan her dileğe ve hayale ulaşmanın yolu da bunlardan geçiyor. Bir de kendimize ördüğümüz “zaten yapamam” veya “başarısız olacağım” gibi duvarlar var. Bunları yıkmak için insanın cesur ve istikrarlı olması gerekiyor.
Kendimde önceden bulamadığım bu iki pratiği, Ba’ndo’daki arkadaşlarımda ve ustalarımda görmek ve onlardan öğrenebilmek benim en büyük şansım. Bunları son damlasına kadar kullanıp üretimime devam etmek ise benim ödevim, hatta ibadetim.
Hayat boyunca unutulan veya zihnin bir köşesine itilen, rafa kaldırılan hayaller ve arzular için üretmek, üretimim dolayısıyla da kendimi anlatmak istiyorum.
buradaki link'e tıklayarak sunumlarımızı inceleyebilir ve sunumlarımızdan ilham alabilirsin.
Bengisu Demirkaya Ba’ndo Design Agency’de grafik tasarımcı olarak çalışıyor.