Müşterek Zekâ ile Bedende Sürdürülebilirlik
- PUBLISHER
- Bahar Nihal Ersözlü
- CATEGORY
- opinion
- DATE
- 04/03/2024
Biz insanlar, Dünya’nın milyarlarca yıllık serüvenin son birkaç bin yılında var olmuş ve gezegene temas etmiş canlılar olarak kendimize atfediyoruz zekayı. Oysa zekâ, evrenin tamamına yayılmış bir enerji. Topraktan bulutlara, zeytinden kızıl gerdana, doğanın ve bedenimizin her hücresinde gezinir ve müştereğimizdir. Müşterek zekamızı devreye soktuğumuzda, sezgisel gücümüz açığa çıkar ve biz aslında görevlerin ve sorumlulukların ötesinde, çok içeriden bir yerden nasıl yaşamamız gerektiğini biliriz. Çevremize yaklaşımımız ve tüm canlılıkla kurduğumuz bağlar çabasız ve kendiliğinden olur.
Herkes kendi kapısının önünü süpürse…
Müşterek zekâ, evrenin her yerine yayılmış olsa da insanın onu kendi için devreye sokması, dünyaya ve dünyanın bir uzantısı olarak bedenine o zekanın ışıltısı ile yaklaşması, peşinde olduğumuz dönüşümü tetikler. İklim değişikliğinin, adaletsizliğin, eşitsizliğin karşısında toplumsal bir dönüşüm yaratmaya çabalarken, kendi iç dünyamızı ve bedenimizi nasıl ele alıyoruz, biraz da meselenin özü buradadır. Herkes önce kendi kapısının önünü süpürse deriz, fakat o kapının önünü süpürecek insanı yaratacak olan nedir, ya da insanda o zekayı ne devreye sokabilir, pek de işin o kısmını düşünmeyiz. Bir çiçeğin çabasız açması gibi açabilmektir, o kapının önüne getirecek güç bizi.
Nefes alıp verirken dünyayla alışveriş sürecimiz başlar. Henüz yeni doğmuşken ‘dışarısı’ ile ilişkimizi başlatmış oluruz. Japoncada ‘nin gen’, ‘kişi’ ve ‘insan bedeni’ demektir; aynı zamanda ‘insanlar arasında’ anlamına da gelir. İnsan olmak, diğerleriyle ilişki içinde olmaktır; bağlantı ve uyum içinde akmaktır.
Peki, dünyanın uzantısı olan insan, kendi bedeni içinde tıpkı ‘gezegenin sınırları’ gibi, refah seviyesinde kalmadığında; yaşamın bedende esenlikle sürebileceği ‘bedenin sınırları’ ihlal edildiğinde ne olur?
Müşterek zekamızı devreye soktuğumuzda, sezgisel gücümüz açığa çıkar ve biz aslında görevlerin ve sorumlulukların ötesinde, çok içeriden bir yerden nasıl yaşamamız gerektiğini biliriz.
Müşterek zekânın devreye girmediği günümüzde, bedende dengesizliklerin, duygu durum bozukluklarının ve hastalıkların geliştiğini gözlemliyoruz. Bedenimizin ihtiyacını göz ardı ederek yarattığımız arz ve taleplerimiz mutsuzluk ve depresyon getiriyor; dünya ile alışverişimizde alacak-verecek dengemiz sarsılıyor. Bedensel ve zihinsel krizler yaşıyoruz; bunlar üstelik, iklim krizinden hiç de bağımsız değiller. Neredeyse resmi bir terim haline gelen Antroposen çağında, halsiz beden ve zihinlerle, dünyaya dokunmamız tüm yaşamın dengesini de alt üst ediyor. Müşterek zekadan payımıza düşeni kullanmıyoruz.
“Kendini bilmek, kendini yaratmaktır”
Geleneksel Yang Stil T’ai Chi Ch’uan uygulamamızın içinde ustalarımızdan devraldığımız Qigong egzersizlerinin kökeni Kozo Nishino ustaya dayanır. Nishino’nun ‘zeki beden’ kavramı, tam da bugünlerde sıkça düşündüğüm ‘sürdürülebilir beden’ temasına denk geliyor. Nishino usta, “Değişen bir beden kişinin kaderini değiştirir” der. Bir kader değiştiğinde de onunla bağlantılı dünya ve ilişkiler de değişir. Kapının önünü süpürmek için bedenin değişmesi gerekir önce. Müşterek zekâ harekete geçer ki yine de o tüm evrene ait olandır; sahiplenilemez ve el konulamaz. Kapının önünü süpürmek kişisel bir eylem olmaktan çıkar, kolektif bir davranış biçimi olarak diğerlerinin bizi görmesiyle farkındalık oluşturur; farkındalık fark yaratır.
Bedenimizle olan ilişkimiz dünyayla olan ilişkimizi yansıtır. Özellikle vurgulamak isterim ki, burada bahsettiğim konu kusursuz bedenler yaratmak ya da süper-insanlara dönüşmek değil. Evren inanılmaz bir nizama sahip olsa da oldukça kaotiktir. Dünyanın tepkileri önceden tahmin edilemez; tıpkı bizim bedenlerimiz gibi. Yine de bir yaklaşımı vardır doğanın; açıklamak zor olsa da sezgilerimizle biliriz. Duruma, zamana ve nesneye göre değişkenlik gösteren fakat cevherinde daima saflık ve masumiyet barındıran bir davranış biçimi görürüz. Nishino usta, binlerce yıllık hareketli qigong felsefesine dayanarak, bedenleri saf ve masum yaratımlara dönüştürmenin kadim bilgisini aktardı bizlere. Nefesin, bedenin ve zihnin bütünlüğünü araştırdığımızda müşterek zekayı uyandırabiliriz içimizde.
Bedenin sürdürülebilirliğini anladığımızda, yaşamın ve dünyanın sürdürülebilirliğini uygulamaya başlayabiliriz. Bu noktada pek çok araca sahibiz: T’ai Chi Ch’uan, qigong, yoga ve beden-zihin-nefes üçlüsünü içinde barındıran pek çok kadim ve modern teknik. Bunlarsız olur elbette; hareket halinde olan ve dışarısıyla ilişkilenen, bu ilişkilerde paylaşımcı olan, fakat ilişkilendiği hiçbir şeyi sahiplenmeyen, bununla birlikte de boşlamayan, daha basitçe söylemek gerekirse bir çiçeğin açması gibi doğal ve zahmetsizce eyleyen insanlar olabildiğimizde hem bedenimizde hem de dünyamızda esenliği yaşamaya başlarız. Böylesi bir esenlik şimdinin ve geleceğin esenliğidir.
Bahar Nihal Ersözlü works as a Content Director at Ba'ndo.