Üretim ve Yalnızlaşma
- PUBLISHER
- Işıl Aktaş
- CATEGORY
- opinion
- DATE
- 01/07/2021
Üretim ve Yalnızlaşma
Üretime odaklandıkça yalnızlaştığımı hissetmeye başladığım bir dönemdeyim. Bu, asosyal ve depresif bir duygu durumdan öte, kendilik hali. Yalnızlığa ihtiyaç duymak ve bunun için alan yaratmaya çalışmakla ilgili.
Inside için yazdığım ilk denemede bu konuyu irdelemek istememin öncelikli sebebi, salgın döneminin bizi sürüklediği yalnızlık... Ağırlığını hep hissettiğim bu düşünce, gerçekten yalnız kalmak ve üretmek zorunda olduğum şu sıralar iyice somutlaşmaya başladı. Ben de naçizane fikirlerimi yazıya dökmeye karar verdim.
Yazımın, ulaşabildiğim diğer yaratıcılar arasında diyalog başlatmasını istediğim için bir soruyla giriş yapacağım.
Yaratıcılık yalnızlığa eşlik eder mi?
Bence, üreten kişinin çoğunluktan ayrılmak için inziva alanlarına ihtiyacı var. Çevremizden, kültürümüzden, bulunduğumuz mekanlardan ve günlük yaşamdan aldığımız ilhamı yok saymıyorum. Ben, bu ilham kaynaklarını kendi içgörümüzle toplayarak üretime dökmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Kalabalıklar içinde üretmeye çalıştığımda kendi sesimi duyamıyorum. Süperegom çıldırmaya başlıyor. Tabular, sistemler ve korkularım üretimimin önüne geçiyor. İşimi sevdirmek ya da kabul ettirmek için başka biri olmaya çalışıyorum. Kendimi başka biri olmaya zorlarken de sıkışıp kalıyorum. Sonuç hüsran ve çaresizlik. Ne başka biri olabiliyorum ne de kendim. Çok da uzun bir mazisi olmayan "tasarımcı olma" sürecimde çoğunlukla bunu deneyimledim.
Sadece inziva alanı yaratabildiğim zaman kendim olabiliyorum. Eğer yaptığım işi gerçekten “kendim olarak” ele aldıysam içgüdülerim beni doğru yönlendiriyor. Üretim sırasında yaptığım bilinçsiz hamleler bile, bütünün bir parçası haline gelerek bağlamı destekliyor.
Sıradan insan sorunları ne demek? Örneğin; gelecek kaygısı, beğenilmek ve sevilmek istemek, aidiyet problemleri, dışlanma duygusu, birilerini kaybetme endişesi gibi milyonlarca sorunla yine dogmatik öğretilerle mücadele etmeye çalışıyoruz.
Bu konuya biraz saplantılıyım. Sanırım benim için üretimin en çekici aşaması kendi sesimle tasarım yaparken içgüdülerimi dinlemek. Çünkü tasarımda mutlak bir doğru yok. Milyonlarca olasılık içinde uygun olanı seçmek için sezgilerime güvenmeliyim bunu biliyorum.
Üretim sürecinde yalnızlığa ihtiyaç duymamın bir diğer sebebi de kalabalıkların getirdiği dikkat dağıtıcı etkenler. Sıradan insan sorunları yine beni üretimin kısırlaştığı o karanlık ve sıkışık odaya kapatıyor.
Sıradan insan sorunları ne demek? Örneğin; gelecek kaygısı, beğenilmek ve sevilmek istemek, aidiyet problemleri, dışlanma duygusu, birilerini kaybetme endişesi gibi milyonlarca sorunla yine dogmatik öğretilerle mücadele etmeye çalışıyoruz. Mücadeleyi kazanmak ya da atlatmak hiç önemli değil. Bence buradaki sihir, mücadeleyi üretime aktarmak.
Peki içgüdülerim beni yanıltır mı?
Kontrol edemediğim olayların ve insanların hayatımda yarattığı etkileri düşünüp dururken yaptığım işe karşı odağımı kaybediyorum. Basmakalıp rutinler içinde yok oluyorum.
İşte bu durumda içgüdülerim beni yanlış yönlendirmeye başlıyor. Dürtülerim, beni üretim dışındaki şeyleri yapmaya zorluyor adeta. En azından kendim için bu tespiti yapabiliyorum. Böyle anlarda duyumsadığım kaçış isteği ve işlerimi ertelemek gibi zararlı eylemlerim de, aslında güvenmeyi o kadar çok istediğim sezgilerimin bir sonucuymuş gibi geliyor. Halbuki başka tasarımcıların bakış açılarına güvendiğim gibi kendi benzersiz bakışıma tam olarak inanmayı başarabilirsem içimdeki sabotajcıyı aşabileceğimi biliyorum.
Peki yalnız olduğum zaman üretim motivasyonumu nasıl sürekli hale getirebilirim? Ya da her yalnızlık üretimin gerçekleştiği “kendilik halini” getirir mi?
Tüm bu düşüncelerim tabiki beni yeni sorulara götürdü. Henüz cevabını bilmediğim bu soruları umarım bir sonraki yazımda kaleme alabilecek cüreti hissederim.
Belki de sen benimle fikirlerini paylaşmak ve soruların cevaplarını bulmama yardım etmek istersin? isil@wearebando.com
Işıl Aktaş Ba’ndo Design Agency'de Grafik Tasarımcı olarak çalışıyor.